İsmini koyamadığım bir yorgunluk çöktü üstüme. Anlatmayı istediklerim dilimin ucunda aslında ama kaleme sarılasım yok. İstiyorum ki kendiliğinden beliriversin kelimeler kağıtta. Üstünü örtmüş kelimeleri sevmeyişimden belki de. Ama elimdekiler bundan ibaret, ağzımdan çıkacak sözler üşüyor. Bir bekleyiş var ki sorma, zaten yağmur da yağmıyor.
Anlatasım var aslında tek bir şeyi, ama hava çok soğuk. Kısık sesle bir şarkı mırıldanıyorum, karanlığa karışıyor. Acaba seviyor musun sen de bu şarkıyı? Dinlesen sesim karanlığa benzemezdi belki. Belki eşlik bile ederdin. Kaldırımlara çarpan, sadece sessizliğim, ki zaten yağmur da yapmıyor.
Kağıt doluyor ama nafile, kelimeler sıkışıp kalıyor oracıkta. Arşınlarca yüksekten bağırasım var, ama yorgunluk mani oluyor. Acabalar sarmış her tarafı, her şeyi susturmana ihtiyacım var, ama beni duyduğuna bile emin değilim. Yorgunluğun sebebi yorulmuşluk değil, ki galiba bu en acısı. Bugün sessizliğe ihtiyacım var, ama en çok da ben susamıyorum. Bir iki kelime duysam senden sesim kesilir, yorgunluğum geçer ve hatta korkularım biter. Sessizliğin bile ulaşmıyor bana. Zaten yağmur da yağmıyor. Tüm yorgunluğum korkumdan. Beyaz kağıt karalandı ama kelimeler kuyruğa dizilmiş bekliyor seni.
Yağmur da yağmıyor yetmezmiş gibi. Bu kadar söze rağmen, ne anlatabiliyorum, ne ıslanabiliyorum. Ben yağmurdan vazgeçsem, sen bir kelime etsen? Nokta koymadan devam etsen, sessizliğine. Dinlerim ben ve beklerim ne zaman yağacağını bilmediğim yağmurlar gibi.