sesler

Yan taraftan gelen ve anlaşılması hala mümkün olmayan müzik devam ediyordu. Ve bununla birlikte aklımda başlı başına bir cümle dolaşıyordu. Nereden geldiğini anlamadığım ve/veya anlamlandıramadığım. Menşeini çözememenin verdiği gurur kırıklığı bir tarafa devamını da getiremiyordum. İyi ve acı ihtimalle düğümlenen kelimeler, uzak bile değillerdi. Yoktular. Kelimelerim yoktu sanki. Olmayan kelimelerden aidiyetle bahsetmek kadar komik bir şekilde yoktular hem de.

Sanırım benim satırlarımın hayatta kalma yöntemi de bu. Daha önce varmadığı sapaklarda yolunu kaybederek varıyor bir yerlere veya bir istikamete varmadan, yollarda kaybolmuş kelimeler olarak zayiat addediyor kendini. Kelimeler ve aidiyet… Bir aldanış var sanırım burada. Duyduğum her yeni anlamla tekrar düştüğüm şaşkınlık; yani kelimelerin sayısındaki o korkutucu fazlalık. Oysa çok fazla insan var. Nasıl olur da yan yana getirdiğim kelimeleri sahiplenip, kelimelerim diyebilirim? Yoksa birbirine benzeyen binlerce kâğıdın her biri benim olmadığı gibi, her geçen saniye kirletmeye devam ettiğim bu kâğıt gibi, kullandığım her kelimeyi de sahiplenerek mi kirletiyorum? Kelimelere ve kirlenmiş kelimelerime soruyorum o halde, “Ne ve nereden geliyor bu ses?”

Bir Cevap Yazın