Eksik tasvirler yazmıştı her zaman. Hayattan bir kesit gibiydi hepsi, başı ayrı bir masal, sonu başka bir roman. Küçük bir hayalden bahsederdi satırlar, ama o satırların ne altında ne üstünde gerçekliğe bu denli gömüldüğünü bilmezdi kimse. İhanetten bahsederdi bir hikayesi, ama bu ufak hikayeden sonra bile yanında dostları vardı.
Kim buna dem vurabilirdi ki? Yılmadan kim sevmişti? Aldığı ilk nefesin tadı sonuncuyla bir olan var mıydı? Çözülmez düğümlerin başına oturup, vazgeçmeden kim ölmüştü, hara olmuş parmakları kan içindeyken?
Yani hiçbir zaman tam bir hikayesi olmadı hiçbirimizin. Bazıları o kadar acınasıydı ki, tek hikayeleri, çaldıkları yalanlardı. Kendilerine ait bir yalana bile sahip değillerdi. Alçaklıklarının bir mezar hırsızından farkı yoktu.
Velhasıl tekrar yükselirsek, onun hikayesi dün siyahtı… Bugün belki beyaz… Yarın hala karanlık, ama son gün büyük bir ışık var, o gün renkler önemsiz!