Bir adam tanıdım ben. Kardeşini seçemezsin ya hani, ben değil kader seçti kardeşimi. Şimdi bin yıl geçse üstümden, ölsem ölsem dirilsem, elimde soğumaya yüz tutmuş bir küçük bardak çay, kardeşim görünse caddenin köşesinde, sanki dün gibi gelir…
Salacak’ta bir sabah, Koşuyolu’nda bir gece, Safa Tepesinde yediğimiz bir ekmek, kardeşin tarifini yapmaya yeterdi zaten, ama benim kardeşim hep fazlasını yapandı. Asıl olan ne Üsküdar’ın güneşiydi, ne de Kadıköy’ün yağmuru, bir ateş vardı bastığımız, doğduğumuz ve varacağımız toprağın altında. O halde dünya yansa ne alâ! Şahit olduk biz, kar tanesinin arzı deldiğine.
Benim kardeşim aşkı anlayandı, aşkı anlatandı, aşkı öğretendi. Atacağım her adımda, şüphe etmeden yanımda olduğunu bildiğimdi benim kardeşim.
Dört adam diyordu, tabutunu taşıyacak dört inanmış adam. Ben vazgeçtim; kardeş dediğin gözünü arkada bırakmayanmış. Gözümün görmediği yerde gözümün nurunu koruyanmış.
Hatıranın tarifi olmaz, fakat hatrı hasıl olur bir ömür. Son nefese vardığımızda, huzur biriktirmemiş olabiliriz belki yüreğimizde, ve/veya mutluluk, bugün ve yarın ve hatta ilelebet sözüm şudur sana;
Yüreğine sağlık!