Nazikçe perdenin kenarına uzandı. O an neredeyse yalvarırcasına dönüp gözlerime bakmasını istedim. Ufak bir penceresi bile olmayan bir zindanda yıllarımı geçirmiş gibiydim sanki. O perde açıldığında güneşin neler yapabileceği hakkında bir fikrim yoktu neredeyse. Ve sırf bu yüzden tek bir an için yüzüme bakmasını istedim. Bir onay beklerdi belki bakışlarımdan. Ve belki dokunma onlara diyemesem bile, korkumu sezebilirdi. Halbuki ne büyük saçmalık, o siyahlığın içinde yüzümü görmesine imkan yoktu.
Alışkanlık gibi bir şey değil aslında bu. Daha çok alışmaktan korkmak. Ya o ışıkla beraber yüzünün aydınlağına bakar ve bir daha karanlığa katlanamazsam? Veyahut, suratıma vuracak o huzmeyle beraber tüm sefaletimi görürsen?
Neyi beklediğimi de bilmiyorum aslında. Yani o perdeler, toprakla aramdaki son muhafaza olamayacak, bu kadarı aşikar. Şimdiye dek yaşamış onca akıllı adam, akıl etmiş olmalıydı bunu. Ve söylemiş olmalıydılar bana, sessizce. Ama onlar mutlak sessizliği tercih etmiş. Garip…
O sessizliğe saklanmak istiyorum. Kırk kat giyinip, tek söz etmeyip, karanlıkta kaybolmak, ama huzuru bulmak. Zor olacak, ve hatta belki olmayacak. Olamamalı da zaten.
Ama lütfen, dokunma onlara. Karanlığımla yüzleşmenden korkuyorum.