Halbuki, oturup boş boş konuşabilirdik seninle, saçma sapan filmler izleyebilirdik sırf yönetmene küfretmek için, kimsenin gülmediği şeylere ağlayana kadar gülebilirdik.
Ama sen hep ağladın. Sessiz olsan anlardın aslında derdimi. Dinlemene bile gerek yoktu, sadece sessiz olsaydın tek bir an için. Ben susmuştum halbuki. Satırlara dökülemeyecek beyanım zaten sessizliğimdeydi benim. Sessizliğimiz yankılanırdı her tarafta. Ama sen hem ağladın hem konuştun. Neyse…
Birkaç yıl önce sana okuduğum kitaptaki gibi her şey. Yazarın kafası karışık anlayacağın.
Ama seviniyorum tek bir şeye; buralar sensiz çok sessiz. Güzel hatıralar hep çok kısa ama bu sessizlik, gerçek bir aşk gibi ebedi.
Asıl derdim buydu işte sen sessizlik dediğim şeyi hiç anlamadın. Artık sen de yorgunsun, hatta argın belki de dargın. Bende hüzün yok sadece yorgunum. Ama daha ne istenir ki zaten? Çıt çıkmıyor.
Yazdıkça yazası var bugün kalemin. Bir o bozuyor sessizliği, fakat ne ala, o da sessizliği yazıyor. Derdi ne bu kalemin? Seni benzettiği gerçeklere kızdı diye, nedir seninle alıp veremediği? Kalemi boşver, gel sen. Hayal bulutlarının sana, sessizliğin kalemden başkasına hayrı yok.
Aşkın mükafatı olmaz ama sessizliğin içinden sıyrıl gel. Bu kalem aşkı hep yazdı. Kelimeler sıralanmış ama hikayeler hep sessiz. Kalem sırılsıklam aşık ama kağıt hep sensiz. Sevdaya verilmiş sözlerim var. Şimdi sessizce sen gel.