Kelimelerin tıkandığı zamanlar vardır. Dudaklarımız çırpınır adeta, kanadı kırılan bir kuş gibi. Ne kadar çırpınsak da fayda etmez toprağa karışır sözcükler, gökyüzünde yüzmek yerine.
Bazen bu sessizlik o kadar uzun sürer ki, unuturuz kelimeleri, anlamlarını, hissettirdiklerini. Yıllar sonra zindandan çıkmış bir mahkum gibi alışamaz gözlerimiz güneşe.
Unutulmaz zindanların karanlık duvarları. Her zaman bir tehdittir, acı bir hatıradır zihinde. Biraz alışır gibi olduğumuzda o kızıl sıcaklığa, yerini ayışığı kaplar. Daha tanıdıktır aslında. Dört duvarda geçen seneler benliğimiz olmuştur çünkü. O siyah taş duvarların soğukluğu, karanlığı geceyle merhaba der. Ama özgür bir dünyada.
Biz henüz düşmedik çıkışı olmayan boş çukurlara, hala kelimelerimiz var bizim. Bir umut kadar parlak güneşten ve anlamlı bir mehtapdan daha değerli, bir ‘gün’ümüz var bizim. Dudaklarımız çırpınmak yerine, çarpıyor hala, kirlenmeyen benliğimiz kadar.