Küçük yaşların büyük hayalleri olmaz. Belki pembe bir dondurma, en büyüğünden olsa bir bisiklet. Temiz ve saftır da o yaşların hayalleri. Çalmayı düşünemez mesela o pembe dondurmayı. İmrenerek bakar sadece, sokaktaki diğer çocukların tekerleklerindeki o parlak süslere.
Bedenler büyüdükçe, hayaller büyür başlarda. Fakat küçükken altından emekleyerek geçtiğimiz engellere çarpmaya başlarız artık. Sığmayız o dar yollara. Üç seçenek vardır bundan sonra. Fakat insan seçtiği yoldan başkasını görmez genelde. Bu yüzden herkes kendince bu kadar haklıdır.
Kimimiz başkalarının gerçeklerini çalar, hayallerimize kavuşuruz. Kimimiz öldürürüz hayallerimizi pes ederiz. Fakat o küçük yaşların saflığını kaybetmeyenlerimizse, çırpınır hayallerimizi var ederiz. En zoru da üçüncü yoldur zira. Emekleyen bir bebeğin ısrarla ayağa kalkmak için hamle yapması gibidir. Çok kez yüzüstü düşülür.
Daha ilerideyse, hayaller anlamsızlaşır. Çünkü içimizi yakan o hayaller, yanmış ve kül olmuştur. Bir ufak rüzgarla birlikte uçacaktır küller elimizden. Sıkıca tutarız. Sımsıkıca tutarız fakat, uçar gider.
Ve insan en büyük hayali kurar farkında olmadan. Huzur ve ölüm.
Huzur gelir mi bilinmez ama, evet, hepimiz ölürüz.