duman-1

Cebinden çıkardığı çakmakla yaktığı gazete parçasını sobanın alt kısmına yavaşça iliştirip diğer gazete parçalarının da yanmasını bekledi. Tutuşan kağıtlar, odun yığınının en dibinde olmalarına rağmen, odadaki ışığı sarıya çevirecek kadar parlak hale gelmişlerdi. Odunların da yanmaya başladığından emin olduktan sonra sobanın kapağını kapatıp, rüzgardan uğuldayan camın kenarına doğru gitti. Penceredeki tahta çerçeve, eski usul olmasına rağmen çok iyi yapılmıştı. Onca rüzgara rağmen çok fazla esnemeden yalnızca bir uğultu taşıyordu evin içine.

Bir süre hareketsizce dışarıyı izledi. Dağın neredeyse tepesine dikilmiş küçük evi çeviren çitlere ve sadece gövdeleri bile çitler kadar uzun olan birkaç ağaca bakıyordu dikkatsizce. Bakışlarındaki dalgınlık, günün yorgunluğundan ziyade geride kalan bir ömrün yorgunluğunun yansıması gibi duruyordu. Sobadaki çıtırtıların artmasıyla birlikte dikkati dağılan adam, kalın perdeyi kapattıktan sonra sobanın hemen sağında duran ahşap sandalyeye doğru gayet ağır bir şekilde ilerledi. Sandalyesine oturduğunda, gözleri odada gezinmeye başladı. Bir şeyi aramakla, her şeyin yerli yerinde olup olmadığını kontrol etmek arasında gidip gelen bir çizgide bakıyordu etrafa.

Yakın zamanda ilçeye gidip aldığı mektuplar, mutfakla sobanın olduğu odayı ayıran tahta masanın üzerinde açılmamış halde duruyordu. Hemen yanlarında ise kartonu yırtılmış, yalnız kapağı görünen bir kitap ve henüz tek bir sayfası bile açılmadığı belli olan gazete vardı. Odanın geri kalanı alabildiğine dağınık bir haldeydi. Düzenli görünen tek yer, pencereye yakın yerleştirilmiş ve üstü bomboş olan diğer masaydı. Bu masanın mutfak tarafındakinden farklı olduğu hemen göze çarpıyordu.

Uzunca bir süre hiçbir şey yapmadan oturmaya devam etti sandalyesinde. Soba hala aynı sıcaklığıyla yanmaya devam ediyordu. Biraz da bu sıcaklığın rehavetiyle ağırca kalktı sandalyesinden. Tüm hareketleri ağırdı adamın. Ve fakat öyle bir yerdi ki adımlarını attığı yer, hızlı ayak hareketleri atılamaz gibiydi sanki orada. Bir kaç adım sonra düzgün görünen masanın hemen yanındaki sandalyeye oturdu bu kez. Buradan daha rahat görebiliyordu dışarıyı. Rüzgar ağaçları öyle itiyordu ki, karanlıkta sürekli sağa doğru hızlı bir meyil edip, fakat yavaşça aynı yere geri gelerek sürekli bu hareketi tekrarlıyorlardı. Adam olduğu yerde hareketsiz duruyordu halbuki. Aklında yıllar önce okuduğu kitaptan bir cümle dolaşıyordu durmadan, “Birileri, mutlaka ölür.”.

Bir Cevap Yazın