Zihnim uyuşmaya başladı yine. Ah, ne yaparsa yapsın yakalayamıyordu insan zamanı. Acıya meyilli insanların başına ne geliyorsa zamandan ve zamanla ilintili şeylerden geliyordu zaten. İnsan, hayallerini bir mektup yapıp, gelecek zamanın içinde bir yerlerde açılmak üzere saklıyordu sürekli, ama sonra ya hiç açılmıyordu o mektuplar ya da mektubu açan insan değişmiş oluyordu artık.
Sanırım şu ana ait olan tek şey de hayaller oluyor nihayetinde. Hayaller de eskiyor, kayboluyor veya gerçeğe dönüşüp anlamlarını yitiriyorlar daha sonra. Diyorum ya işte, acı veren her şey zamanla ilintili. Geleceğe miras bıraktığımızı sandığımız hayaller, geçmişin hatıraları oluyor zamanla. Ne acı. Kanıyor insan halbuki. Her seferinde bir çocuk gibi kanıyor hem de. Belki de kanmıyor fakat kendini kandırıyor, birkaç nefes daha almaya bahane olsun diye. Ölüm yaklaştığında mı vazgeçiyoruz acaba hayal kurmaktan? İnsan mı yoksa zaman mı öldürüyor acaba hayalleri?
İşin daha da üzücü tarafı, gerçeklerin de elle tutulur bir yanı yok. Gerçek ve doğru sandığımız her şeyi teker teker toprağa gömüyor zaman. Gerçekler de değişiyor, doğrular da.
Kahramanlarımız vardı mesela bizim. Az ve kıymetliydiler. Zamanla kahramanlar çoğaldı fakat bu sefer de kıymetleri azaldı. Kim kıymet veriyor ki şimdi kahramanlara?
Varmaz bir yere bu korkular.
Sözün özü, ben yenildim zamana; yenilirim de tekrar. Ama yine de merak ediyor insan; zaman da bizim gibi eskiyor mudur acaba?