(ateş)
Bir elim cebimde yürüyorum. Sokak lambalarının parlattığı arabalar ve içinde sırlarla dolu perdeler dışında her yer karanlık. Bir şeyler duymak istiyor ruhum ama yağmur taneleri öyle hızlı boşalıyorki gökyüzünden, ayakkabılarımın betona çarpışı bile bir görüntüden ibaret.
(nefes)
Birileri peşimde değil farkındayım ama omuzlarımdaki yükün sebebi olan herkes farkında sanki üzerine yürüdüğüm fırtınanın. Bir o kadar da umarsızlar sanki. Sanki, artık onlar için bir hatıradan fazlası değilmişim gibi. Sanki, söndürdükleri sigarayla birlikte ben de sönecekmişim gibi.
(nefes)
Yürümeye devam ediyorum, adım adım uzaklaşıyorum. Ve adım adım yaklaşıyorum bir bilinmezliğe, yine. Cebimde bir kağıt var, geçmişe ait bir kaç satır… “İnan” diyor ‘bize’, iyi ki inanmamıştım. İyi ki gözyaşlarındansa, yağmur tanelerine sığınmıştım. Ben susmuştum ya, sen anlayamamıştın bile. Ve maziden kalan bir kaç satırda suyla karışıp bulanıklaşıyor elimdeki beyazlık üzerinde.
(nefes)
Atmıyorum onu, sadece avucumu açıp rüzgarın götürmesini bekliyorum ufak kağıt parçasını. Birilerinin eline geçse ne anlardı acaba o bulanık satırlardan? Üstümdeki tüm hissizliğe rağmen acınası bir tebessüm kaplıyor yüzümü, etrafımdaki tüm kasvete rağmen.
(nefes)
Kötülüğe boyun eğdiğim ilk an girmiştim galiba bu yola. O an gözümden akan bir damla yaşın bu kadar büyük bir fırtınaya sebep olacağını bilebilir miydim?
(nefes)
Bilmeliydim.
Bu hikayenin satırlarını yazan son parça umuttu içimdeki. Yere bıraktığım sigarayla birlikte o da düşüyor yere. Sadece bir görüntü, yine ses yok. Ben adım atmaya devam ederken, o beni arkamdan hala umutla izliyor.
Herşey karıştı birbirine. Ne anlamak kolay ne de değiştirmek birşeyleri.
Umudum sesleniyor arkamdan;
-Dön! Bana değilse bile, açılacak bir pencereden ismini duyarsan eğer dön. Işık orada.
Duruyorum.
(ateş)
(nefes)
Umudun vaadettiklerine kanmalı mıydım? Umudun kendisini parça parça bitirmişken.
Bir adım daha, bir nefes daha, bir nefes daha. Ta ki son nefese kadar.