Kendim için bir şeyler yapayım dedim geçen. Düşündüm epey, aklıma hiçbir bir şey gelmedi. Bir köşede yer etmiş ama belli ki. Yürüyordum işte bugün, çok da sıradan bir yoldu aslında, insanlar falan vardı bildiğin. Bir esnaf çimento getirmiş bolca. “Abi” dedim, “Fazlaysa alabilir miyim?”. “Neye lazım?” diye sordu. “Neme lazım” dedim kendi kendime doğruyu söylersem başım belaya girer, yalan söyledim. İnandı verdi bir torba çimentoyu.
Tenha bir yer buldum şöyle deniz kenarı. Tahsilliyim ya, biliyorum nasıl yapılacağını. Tımarhane diktim hemen bir tane, ama kendim için. Baktım şöyle bir, “Evet” dedim, “Güzel oldu”. Zaten bir tımarhane niye kötü olsun ki? Bir tımarhanenin kötü olması için hiçbir sebep yok bence. Topladım bütün akıllı adamları soktum içeriye. Hava da bir güzel esiyor zaten. Hiç itiraz etmediler geldiler hemen.
“Oldu” dedim, “Bir de tabela yaptım mı tamamdır”. Kendi kendime söylüyorum bunları tabi. Biri duysa, Allah muhafaza! Neyse gittim tekrar sıradan, bayağı, gayet alışılagelmiş olan yolun oraya, aynı bıraktığım gibi. O insanlar falan hala oradalar. İçimden geldi, hallerini hatırlarını sorayım dedim. Bağırdım şöyle iyice, “Nasılsınız?” diye, ters ters baktılar. Biri diğerine döndü, kısık sesle, “Deli herhalde” dedi. “Teveccühün canım benim” dedim. Güldü ben öyle söyleyince, “canım” dedim ya, hoşuna gitti belli ki. Dalga geçmiştim aslında. “Tabelan var mı?” diye sordum, “Yok” dedi. Güldüm ben de sonra, “Sen öyle zannet” dedim. Alındı biraz ama umursamadım. Sen kimsin ki bana deli diyorsun yani? Neyse, mühim değil.
Gittim birkaç tahta aldım, bir yerlerden (neresi olduğunu inanın hatırlamıyorum) bir de boya aldım başka bir yerden; (orayı hatırlıyorum ama size söylemeyi düşünmüyorum) hemen döndüm güzel tımarhaneme. Tahtaların üzerine hepsi küçük harflerle “tımarhane” yazdım, astım tımarhanenin en güzel yerine. Şöyle bir iki adım geri attım, baktım. “Oldu, oldu” dedim, “Muntazam oldu, tam akıllı adam işi”.
Baktım hava kararıyor, içeriye gireyim artık dedim kendi kendime. Bunu başkasına söylesem yadırgamazdı herhalde. Sonuçta içeri girmeyip ne yapayım? Neyse, girdim içeri; baktım akıllı adamlar bir koyu sohbetteler. Yine bağırdım, “Nasılsınız?” diye, “İyiyiz de, senin ne işin var burada?” dediler. “Vefasızlara bak” dedim. Ama kendi kendime söyledim. Akıllı adama vefasız demek riskli iş çünkü. “Olur mu öyle şey” dedim, “Ben yaptım burayı, benim tımarhanem burası”. Güldüler kendi aralarında, bir iki espri yaptılar, anlamadım espriyi. “Manyak mısın?” dediler sonra bana dönüp. “Ne bileyim?” dedim, “Olabilir”. “Sen eve git biz eve geliriz sonra” dediler. “Hah tamam o zaman olur” dedim ben de saf gibi. Kalktım eve gittim işte. Kahve yaptım içtim sonra. Açtım birkaç tane akıllı adamın birkaç kitabına baktım, “Güzel yazmışsınız” dedim. Ama yine kendi kendime dedim. Akıllı adamı övmek de riskli.
Bekledim epey. Baktım gelecek gibi değiller kalktım ben gittim tekrar. İçeri girdim, baktım kimse yok. Not bırakmışlar bir tane; “Gelemiyoruz, delirmeye karar verdik”.
Saygılarımla efendim.