Mağlubiyete mahkûmuz. Hepimiz… Kaybedeceğimiz günü görmek için bekliyoruz. Göstermelik mücadeleler verip, karşılığında kıymetsiz zaferler satın alıyoruz yalnızca. Somurtmamak için sebepler arıyoruz durmadan. Aslında sırf bu bile kanıtlıyor, her şeyi ta en baştan kabullendiğimizi.
Bir fotoğrafa takılıyor şimdi gözüm. Siyah bile değil sanki, öylesine renksiz. Her geçen saniye eskiyor olmanın yanında, hiç değişmiyor o küçük fotoğraftaki insanların küçücük yüzleri.
Güzel bir şey hatırlıyorum aslında. O ana dair tek hatam mutlu olmakla meşgul olmaktı belki de. Belki yalnızca bir fotoğraf çekmeliydim hiçbir şey bozulmasın diye. Ya da küçük bir kağıda, belki bir peçeteye bir şeyler yazmalıydım daha sıcacıkken her şey. Şimdi uzakta sanki hepsi…
İnsanın küçük oluşu mudur acaba böyle büyük sözler sarf etmesine sebep olan? Yoksa sadece öylesine konuştuğu için mi yapar ısrarla aynı hataları? Ne yazık ki bir yere bağlayamıyorum hiçbir şeyi. Esasen çok fazla yazasım da yok bu sefer. Bir şeyi fark ettim işte, yeniliyoruz zamana, zamanla. Nasıl doğduğu gün ölmeye başlıyorsa insan, öyle yaşıyoruz işte. Yenileceğimiz günü görmek için gayret ediyor, kaybetmek için kazanıyoruz. Ne zaman bu kadar acımasız olmayı başardık bilmiyorum. Öğrendiğim şey ise, bir şeyi istemenin tehlikeli olduğu artık. İstememeyi öğrenmeliyiz. Not ediyorum bunu bir kenara.