Önce Barış Ağabey gitti, sonra Cem Ağabey. Yanlarına ne aldılarsa artık, geriye pek de bir şey kalmadı.
***
Kim kaldı şimdi geriye? Kimse kalmadı elbet. Kimse de kalmayacak, orası aşikar. Beklemeye devam ediyoruz hep birlikte bir şeyler olsun diye. Her sabah zikretmeye korkarak uyandığımız bir umut var içimizde; “Bugün değişecek dünya.” Değişmiyor değişmesine, orası ayrı ama yine de uyanıyor insan, ölmüyor yani. Her sabah usanmadan uyanıyor insan. Bazen zor uyuyor, bazen de zor uyanıyor. Ama hep korkarak uyanıyor aslında. Hep bir umut var, ve hep de bir korku var. Diyor ya hani; “Bir tek umut yaşatır insanı, bir de umut öldürür, hissettirmeden.” işte aynen öyle.
Yaşıyoruz en nihayetinde. Bilmeden yaşıyoruz, gözü kapalı yaşıyoruz. Bazen umarak, bazen de ağlayarak, bazen de sessiz; ama yaşıyoruz işte. Ölmüyoruz yani baktığında. Kimse de sormuyor, “Merak ediyor musun sonrasını?” diye. Hoş, sorsalar ne! Cesur değiliz o kadar, hiç olmadık da. Meraktan ağırdır korku.
İşin acı yanı, sevgiden de ağırdır korku. O yüzden sevemedik hakkıyla, o yüzden ağlayamadık şöyle denizlerce. Türlü bahanelere saklandık, insanız diyerek(!) ve ağlamadık adam gibi. Adam gibi ağlayamadık biz. Çok değil, gerçekten çok değil, biraz ağlayabilseydik, ama hakkını vererek ağlasaydık; böyle olmazdık ağabey. Söyle bana gelecek vakit, biz neden böyle olduk?
Onca zor içinde, neden gitmek hep en kolay oldu ağabey? Neden hep kolayı seçtik? Sen daha fazla yaşadın benden. Daha fazla üzüldün belki. Söyle ağabey, neyi öğrenemedim ben? Eksik bir şey var ağabey, adını koyamıyorum.